Prof.Dr.Karlıgaş KADAŞEVA – Prof.Dr.Nesibeli
KURMANOVA
“Atatürk
ve Dil Politikasının Kazakistan'a Etkisi”
Lâtin alfabesine geçmek,
Kazakistan’ın da arzusudur. Kazakistan Atatürk devrimlerini kendisine örnek
almaktadır. Atatürk’ün Nutuk’u ile Nur Sultan Nazarbayev’in sözleri Kazakistan
halkı için yol göstericidir.
Kazakistan Türkleri’nde yerleşmiş
bir inanış vardır:
“20. yüzyılın başında yıpranmaya
başlayan Türk yurdunun geleceği için Tanrı, Atatürk’ü vermiştir.”
Kazakistan Türkler’i için Atatürk
deyince Türkiye; Türkiye deyince de Atatürk akla gelir. İkisi aynı şeydir.
Dr.Roza
ABDIKULOVA
“Rusça
Kaynaklara Göre Komutan, Devlet ve Fikir Adamı Olarak Atatürk”
Gerek Çarlık Rusyası’nda, gerekse
Sovyet Rusyası’nda, Osmanlı dönemi ve Atatürk devrimleri hakkında çok sayıda
bilimsel araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalar, özellikle Atatürk’ün
gerçekleştirdiği reformlar üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Bu araştırmalarda Atatürk’ün üç
yönü ağırlıklı olarak ele alınmaktadır:
1. Asker Atatürk
2. Devlet adamı Atatürk
3. Fikir adamı Atatürk
Sovyet kaynaklarında Atatürk’ün
en çok üzerinde durulan sözleri şunlardır:
“Ne mutlu Türküm diyene”
“Yurtta sûlh, cihanda sûlh”
“Gençliğe Hitabe”
Bu sözlerden üzerinde en çok
araştırma yapılanı ise “Ne mutlu Türküm diyene” sözüdür. Bu söz aslında bütün
Türk dünyası için geçerlidir. Atatürk, bütün Türk dünyasının Atasıdır ve Türk
devletlerinde de bu şekilde kabûl edilmektedir.
Eski Afgan kralının amcası Altes
Veli Han, Atatürk için: “Atatürk, yalnız Türkiye’nin değil, bütün doğunun atası
idi” demiştir.
Kırgızistan Türkleri de
ülkelerinde bir Atatürk Araştırma Merkezi kurulmasını istemektedirler.
Prof.Dr.Stoyan
ANDREEV
(Bulgaristan Ulusal Stratejik
Araştırmalar Merkezi Başkanı, eski Bulgar Tümgenerali)
“Büyük
Asker ve Devlet Adamı Mustafa Kemal Atatürk”
Mustafa Kemâl Atatürk hakkında en
çok merak edilen konu şudur; “Nasıl oluyor da bir kişi, arkasında ilâhi bir güç
olmadan, işgâl edilmiş bir ülkeden yepyeni bir ulus yaratıyor?”
Atatürk’ün yetenek, sezgi ve
özelliklerine ancak Allah’ın seçkin kulları sahip olabilir. Çanakkale’den
başlayarak Atatürk’ün katıldığı bütün savaşlar bunun delilleriyle doludur.
Atatürk, çok iyi bir asker olmanın
da ötesinde, üstün bir yetenektir.
Atatürk üç büyük güce sahipti:
1. Tam bir halk desteği
2. Çok üst seviyede diplomatik
bilgi ve beceri
3. Yeteri derecede askerî güç
İleriki yıllarda, Türkiye AB’yi
değil; jeopolitik öneminden dolayı, AB Türkiye’yi arayacaktır. Türkiye’nin
İslâm dünyasındaki rôlü çok önemli ve öncüdür.
Bulgaristan’ın yakın bir dosta
ihtiyacı vardır, o da Türkiye’dir.
Dr.Anarhan NADİROVA
“Atatürkçü
Düşünce Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Kırgız Cumhuriyeti İle İşbirliği”
Atatürk, sadece Kırgızistan’da değil, bütün
Türk devletlerinde iyi tanınmaktadır ve çok sevilmektedir. Kırgızistan
Türkleri, Atatürk’ü ve onun eseri olan Türkiye’yi kendilerine öncü
görmektedirler. Bu sebeplerle Kırgızistan’da bir Atatürk Kültür Merkezi
açılmasını istemektedirler.
Dr.Bilâl N. ŞİMŞİR
“Avustralya’da Atatürk Sevgisi”
Osmanlı zamanında sadece
Avrupa’da büyükelçiliklerimiz varken, Atatürk, Cumhuriyet Türkiyesi’nde
büyükelçiliklerimizin sayısını 18’den 36’ya çıkarmıştır. Bunların arasında
Meksika gibi bir Güney Amerika ülkesi de vardı.
Küba lideri Fidel Castro 1950’li
yılların sonunda, Atatürk’ün Nutku’nun İspanyolca tercümesini Türkiye’den gizli
olarak istemiş ve bu istek yine gizlice yerine getirilmiştir.
Atatürk, Çanakkale’ye asker
gönderen Anzaklar’ın aileleri tarafından sevilmekte ve saygı duyulan bir lider
olarak görülmektedir.
Hidayet ORUCOV Azerbaycan Devlet Bakanı
“Mustafa Kemâl Atatürk’ün Türkiye Devleti’ne Rehberliği Döneminde ve
Sonraki Yıllarda Azerbaycan-Türkiye İlişkileri”
Atatürk’ün TBMM Başkanı sıfatıyla
ilk iletişim kurduğu ülke Azerbaycan’dır.
Nahcıvan’ın Azerbaycan’a
bağlanması ve korunması Atatürk’ün talimatıdır ve Atatürk burayı ‘Türk Yurdu’
olarak nitelemiştir.
Ahmet Mustafa OSAM (Av.)
“Mustafa Kemâl ATATÜRK (A Soldier, A Man of Thought, A Statesman)
David Gilmour’un “Curzon:
Imperial Statesman” adlı kitabı ile Margaret Macmillan’ın “Paris
1919: Six Months That Changed the World” adlı kitabı, Atatürk ve
Osmanlı tarihi ile ilgili kayda değer bilgiler içermektedir.
Prof.Dr.Cemâlettin TAŞKIRAN
“1934-1935
Yıllarında Bulgaristan Türkleri’nde Atatürk'ün Etkisi" (Bulgaristan Arşiv
Belgelerine Göre)”
Tuna vilayetinde kurulan Bulgar
Prensliği, Bulgaristan prenslik olduğu andan itibaren ülkelerindeki en büyük
azınlık olan Türkleri (yaklaşık 1 milyon 250 bin nüfus) asimile etme
politikasına başlamıştır.
Bulgaristan Türkleri, Atatürk’ün
1928 yılında Türkiye’de gerçekleştirmiş olduğu Harf Devrimi’ni aynen
benimsemişlerdir.
30 Ekim – 3 Kasım 1929 tarihleri
arasında ilk defa gerçekleştirilen ‘Türk Millî Kongresi’nin ardından;
Bulgaristan Turan Birliği, 1930 yılında ‘Turan Derneği’ adı altında toplam 5
bin adet üyesiyle örgütlenmiştir.
Bulgar vatandaşları bile
Atatürk’e büyük saygı beslemeye başlamış ve bazı devrimlerinin Bulgaristan’da
da gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmaya başlamışlardır.
Bulgar hükümeti, ülkedeki Türk
azınlıkla ilgili olarak hazırlattığı bir raporla, Türkler’in bu faaliyetlerini
‘Kemâlist faaliyetler’ olarak nitelendirilmiş ve bunların Bulgaristan açısından
korkulacak bir seviyeye ulaştığını bildirmiştir.
Bulgaristan’ın ‘Türkler tekrar
gelir’ endişelerine kapıldığı bu sırada Atatürk ‘Balkan Antantı’nı kurmaya
çalışmaktadır.
Prof.Dr.Mustafa
ÖNER
“Atatürk
ve Sovyet Türkolojisi”
Petersburg Bilimler Akademisi’nde
(Çarlık Bilimler Akademisi) kurulmuş bulunan ‘Asya Bölümü’ çalışmaları dahilinde,
Türkoloji üzerine geniş araştırmalar yapılmıştır.
Adı geçen akademide görev yapan bilim adamları arasında yer alan Alman
asıllı Rus doğu bilimci Vasili Vasilyeviç RADLOFF, Türkoloji biliminin öncüsü
kabûl edilir.
Radloff’un Türkoloji hakkındaki
sözleri şöyledir:
“Ben, hayatım boyunca yeni bir
ilmin, Türkolojinin kuruluş ve gelişmesini yaşadım ve gücümün yettiği kadar bu
ilmin ilerlemesine hizmet ettim. Bu yüzden benim çalışmalarım, başkalarının da
yardımını gerektiren bu ilim dalının tamamlanması ve Türkolojinin devam etmesi
için birer yapı taşı olmaktan başka bir şey ifade etmez.”
1866 yılında yayımladığı ilk
eserinin önsözünde ise Türkçe için şöyle yazmıştır:
“Yeryüzündeki hiçbir dil
ailesi Türkçe kadar geniş sahalara yayılmış değildir.”
Radloff’un dışında TOLSTOY -ki
sonradan Hz.Muhammed’in hadisleri üzerine bir kitap yayınlamıştır- , Hakas Türkleri’nden
Nikolay F. KATANOV, Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünün bilimselliğine büyük bir
değer biçen ve yirmili yılların ortalarında Rus diline tercüme etme
çalışmalarında bulunan ve ayrıca Kırgız Türkleri üzerine araştırmaları bulunan
YUDAHİN, Kazak Türkleri’nin yetiştirdiği büyük bilim ve siyaset adamı Ahmet BAYTURSUN,
Nevai’nin edebi eserlerini Rusça’ya çeviren ve Kutadgu
Bilig'i orijinalden Rusça’ya şiirle çevirerek bastıran N.İVANOV ve Türk
lehçelerinin ilk bilimsel tasnifini yapan ve Japonca’nın, Altay dillerinin bir
kolu olduğunu ispat eden Rus Türkolog A.N. SAMOYLOVİÇ gibi ünlü Türkologlar da en iyi bilinenler arasındadır.
Çarlık Rusyası’nı deviren
Bolşevik ihtilâlini takiben Lenin, Çarlığın bütün emellerinden vazgeçmiş ve
Türkiye ile bir sınır antlaşması yapmıştır. Bu gelişme, Rusya’daki Türkoloji
çalışmaları açısından bir rahatlama doğurmuştur.
Takip eden yıllarda, 1924’de
Atatürk, Türk kültürünün incelenmesini ve araştırmaların sonuçlarının
yayınlanması amacıyla ‘Türkiyat Enstitüsü’nü kurmuştur. Bu enstitünün arması,
bizzat Atatürk tarafından tasarlanmıştır.
Türkiyat Enstitüsü özel
bütçesiyle yoğun bir araştırma ve çeviri faaliyetine girmiştir. Bu meyanda, Orta Asya Türk tarihinin en büyük uzmanı olarak ün yapmış olan
Prof. Wilhelm BARTHOLD’un, Türkiyat Enstitüsü’nün çağrısı üzerine 1926'a
İstanbul'da Orta Asya tarihi hakkında verdiği dersler, enstitü tarafından ‘Orta
Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler’ adıyla kitap hâline getirilmiştir.
Sovyetler’in ilk yıllarında Bakü,
Türkler için merkez konumundadır. 1926’da gerçekleştirilen ‘Bakü Türkoloji
Kurultayı’ , Türkoloji açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Atatürk bu
kongreye Türkiye’den dört delege göndermiştir. Bu Kurultay’ın bildirileri Türk
Dil Kurumu tarafından yakında kitap olarak basılacaktır.
Bu kongrede Türk birliğini
ilgilendiren çok önemli bir dizi karar alınmıştır. Bunlardan en önemlisi, Türk
dünyasının Latin esaslı ortak Türk alfabesine geçmesi olmuştur. Bütün Türk
dünyası bu kararla ortak alfabeye geçmiş, ancak on yıl süren bu dil birliği,
Atatürk’ün ölümünü takiben Stalin’in engellemeleri ile bozulmuş ve yerine
Ruslar’ın alfabesiyle ortaklaştırılan Kiril temelli bir alfabeye geçilmiştir.
Prof.Dr.Nizami CAFEROV
“Bakü Atatürk Merkezi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”
Prof.Dr.Reşat GENÇ ile
Prof.Dr.Sadık TURAL, yıllar önce Haydar Aliyev’den bir istekte bulunarak,
Azerbaycan’da bir Atatürk Merkezi’nin kurulmasını talep etmişlerdir. Bu talebin
karşılık görmesiyle, 2001 yılında ‘Azerbaycan’da Atatürk Merkezi’ kurulmuştur.
Bu kurumun işlerine Azerbaycan
Cumhurbaşkanı’ndan başka hiç kimse karışmaya yetkili değildir.
Atatürk Azerbaycan’da henüz
‘sevme’ seviyesinde tanınmaktadır. Bu sevginin artırılması ve Atatürk’ün fikir
ve düşüncelerinin tanınması için bir ‘Atatürk Ansiklopedisi’ne ihtiyaç vardır.
Onun fikir, düşünce ve devrimlerinin derli toplu bir arada bulunması ve doğru
kaynaklardan tespit edilmiş şekliyle halka aktarılması için bu şarttır.
Yrd.Doç.Dr.Oktay ZAİF
“Atatürk'ün
Türkiye'de Sivil Havacılığı Kurma Çabaları (Atatürk'ün Kurduğu Bir Müessese
Olarak Türk Hava Kurumu)”
Havacılığa büyük önem veren
Atatürk, 16 Şubat 1925'de "Türk Tayyare Cemiyeti"ni kurmuştur.
Kurmakla yetinmeyip, büyük destek vermiş ve Nutuk’un telif hakkını Türk Tayyare
Cemiyeti’ne bağışlamıştır. Hükümet de, ihdas ettiği Tayyare Piyangosu ile
kuruma bir gelir kaynağı sağlamıştır.
Atatürk döneminde kurulmuş olan
Tomtaş ve Etimesgut uçak fabrikaları, Atatürk’ün ölümünden sonra
lağvedilmiştir.
Qassim Kh.Al-JUMAİLY
“Effect
of the Kemalist Experiment in Crystallizing the Political Role For Iraqi
Military Elite:Example of Coup d'etat in 1936”
1936’da Bekir Sıtkı Paşa, Irak’ta
hükümeti ele geçiren askerî darbenin en önemli adamıdır ve Türkiye’ye yakınlık
duymuştur. Nitekim, Sadabat Paktı’nın kurulmasında ciddi katkıları olmuştur.
Kürt kökenli eski bir Osmanlı
subayı olan Irak Genel Kurmay Başkanı Bekir Sıtkı Paşa, 1937 yılında bir Türk-Irak
Federasyon oluşturma isteğiyle Türkiye’ye gelirken, Musul’da İngiliz ajanları
tarafından öldürülmüştür. Bekir Sıtkı Paşa’nın katilleri bulunamadığı gibi
Türkiye taraftarı Başbakan Hikmet Süleyman da istifa ettirilmiş ve tutuklanmıştır.
Yrd.Doç.Dr.Makbule
SARIKAYA
“Cumhuriyet
Çocuğu'nun Yetiştirilmesinde Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin Misyonu”
Himaye-i Etfâl Cemiyeti (1921) 20’li ve 30’lu
yıllarda, sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için önemli bir görev üstlendi. Atatürk’ün
desteğini alan kurum, ülke çapında örgütlendi.
“Gürbüz Çocuk” projesi ile
sağlıklı çocuk yetiştirmeye ilişkin yoğun bir eğitim ve bilinçlendirme
çalışması yürütüldü. Aynı proje kapsamında, çocuklarımıza millî ve manevi
değerlerimizin öğretilmesi yönünde de çalışmalar yapıldı. 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı ve 30 Ağustos Büyük Zafer’in yıldönümlerinde, gerek çıkardığı Gürbüz
Çocuk Dergisi’nin özel sayıları ve gerekse diğer faaliyetlerle eğitim yaptı.
Ülkemize en önemli malzeme olan ‘insan’
malzemesini temin etmeye çalıştı.
Yeni neslin ‘inkılâp’ın manâsını
tam anlaması ve onun bir devir-teslim meselesi olduğunu kavraması esastır.
Cemiyet, ilk beş yılında 90 bine
yakın çocuğa yardım ulaştırmıştır. Cemiyet’in faaliyetleri esas olarak nüfus,
eğitim, sağlık ve sosyâl konularda yoğunlaşmıştır.
Yrd.Doç.Dr.Veysi
AKIN
“Atatürk
Döneminde Cumhuriyet’in Çocuk Davası ve Çocuk Bayramı Politikaları”
Çocuk bakım sisteminin temeli,
Osmanlı döneminde 1822 yılında kurulan Çocuk Islâh Evleri’ne dayanmaktadır.
Atatürk, 17 Ekim 1922’de Bursa’da
kendisini karşılayan geleceğin gençleri olacak çocuklara yaptığı bir konuşmada
şöyle seslenmiştir:
“Küçük hanımlar, küçük beyler !
Sizler hepiniz atinin bir gülü, yıldızı, bir nur-ı ikbalisiniz
(mutluluğun ışığısınız). Memleketi asıl nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin
ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok
şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!”
Atatürk’ün çocuklara verdiği bu
önem, yine kendi idaresiyle bir devlet politikası hâline gelmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Türkiye nüfusunda çocuk sayısı 6 milyon 305 bin’dir.
1921 yılında Çocuk Esirgeme
Kurumu kurulmuştur. 1927 yılında “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu”
yürürlüğe girmiştir.
Saltanat’ın kaldırılması, 1922
yılında millî bayram olarak kutlanmaya başlamıştır. 1923 yılında, resmî bir
karara dayanmaksızın, halk arasında fiilen “Millî Hâkimiyet Bayramı” olarak
kutlanmaya başlamıştır. 1923 sonrasında, büyük ihtimâlle 1925 yılında ilk
olarak “Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanmaya başlandı. 1926
yılında Hâkimiyeti Millîye Gazetesi’nde ilk defa “Çocuk Bayramı”na ilişkin
haber yayınlanmıştır. Önceleri Ankara’da yapılan kutlamalar, zamanla Düzce,
Yalova-Çınarcık başta olmak üzere yayılarak, yurt sathında kutlanmaya
başlamıştır.
Önemli not:
12-16 Kasım 2007 tarihlerinde
gerçekleştirilen VI. Uluslararası Atatürk Kongresi’ne, ülkemizden ve uluslararası
camiadan toplam 250’ye yakın bilim adamı katılmıştır. Yukarıda yazılanlar, Kongre’de
sunulan bildirilerden derlediğim bilgilerdir.
Bildiri sahipleri hakkında daha ayrıntılı bilgileri Atatürk Araştırma
Merkezi’nin (ATAM) www.atam.gov.tr web adresinde
bulabilirsiniz.